29 Mayıs 2014 Perşembe

Kuşlarla Başlar Her Şey..


                                                                                                                                         14.06.2013

 ‘’Ölüm, hayat için yeni başlangıçlar getirir. Sonu bitmek bitmeyen heyecanlar mesela, arkasından koştukça yorulmadığını hissettiğin anlar... Gülümsemekle, derinden hüzünlenmek çok sık bir arada olmaz ya, artık benim için sıradanlaştı bu anlar. Sanki her an seni görmek için bakar oldum gökyüzüne…’’

Bu satırları 2 yıl önce yazarken, sınırın tam üzerinde  olduğumun farkına varmamıştım. Her şey değişiyordu artık benim için. Çevrem, ailem, arkadaşlarım, okuduklarım, yazdıklarım düşündüklerim…
Topluma olan ilgimin yerini , doğaya olan merakım alıyordu. Doğadaki sesler, hareketler, renkler.. Belki de kendimi arıyordum doğanın içinde. ..

'' Üniversite 1.sınıf  Ocak ayı. Beytepe’de kar var. Etraf sakin. Bir kağıt görüyorum panoda ‘’ Bu kuşu yakından görmek ister misiniz?’’ yazıyor. Kuşa bakıyorum. Sarı bir kuş, kafası siyah pek tatlı. Nasıl göreceğiz ki diyorum içinden.- Kuş gözlemine katılmak isterseniz… diye de cümlenin devamını okuyorum. Kuş gözlemi mi? O ne ki.. Ardından saatime bakıp derse koşturuyorum. Dersler  önemli ve şimdilik zevkli. Aralarda tekrar gözüme çarpıyor yazı, ilgilenen kişilerle gidip konuşuyorum. Geleceğimi belirtip ayrılıyorum.
Gözlem sabahı sırt çantamı da alıp sabahın erken saatlerinde Beytepe’nin yolunu tutuyorum. Bana bir dürbün veriyorlar. Boynuma asıyorum. Nasıl kullanacağımı anlatıyorlar,  basit gibi.. Bir serçe görüyorum o anda, hemen iki metre ilerimde yerde. Merak ya hemen dürbüne sarılıyorum, serçeye bakacağım. Serçe yok.. İndiriyorum dürbünü, serçe hala olduğu yerde . Tekrar dürbün, serçe yine yok. Gözlerimle gördüğüm kuşu , dürbünle bir türlü yakalayamıyorum  ve sinirlenip utanıyorum. Gördün mü diyorlar. Hı hı diyorum :) İçimden de düşünüyorum, acaba dürbünü bırakıp geri mi dönmeliyim, beceremeyeceğim bu işi:) Neyse devam, hayırlısı.. Ardından kampus içinde dolaşıyoruz. Neyse ki artık dürbünle kuşları görebiliyorum:) Karatavuklar kızılgerdan.. Yeşilvadiye iniyoruz. Sesler geliyor ama insan sesi değil. Kuşların sesi. İlk defa orada fark ediyorum ve dinliyorum, çok güzeller. Çok anlamlılar..
Ardından, - Bakın büyük baştankara!! diyor biri. İşte o anda, çizdiğim sınırdan atlıyorum. Kağıtta gördüğüm o kuş, bu kuş! Bir şeyler yiyor. Ve bizi fark edince komik bir bakış atıp, tekrar yediğine dönüyor. 
Bir kuş insanı ne kadar etkileyebilir… Kalbimin daha hızlı çarptığını hatırlıyorum , hatta şimdi bile kanım haraketlendi. Yüzümde aptal bir sırıtma hali ve kuş uçana kadar izleme isteği.
Bir kuş insanı ne kadar etkileyebilir, sizi ne kadar heyecanlandırabilir!!''

Sonrası işte, çok hızlı gelişti. Hemen babamla gidip ucuz bir dürbün aldık Ulus’dan. İyi göstermiyordu ama idare ederdi. Her haftasonu Beytepe’deydim artık. Kuşlardan anlamıyordum ama izlemesi bile beni eğlendiriyordu. Kendi hayatımdan uzaklaşıyor, doğanın içinde farklı bir yer buluyordum kendime. Ökse ardıcını saatlerce oturup izlediğimi hatırlıyorum. Öter mi bu, ökse mi, öter mi ökse mi.. :)
Bir yandan ilk göz ağrım kuş gözlemcisinin cep kitabını deliler gibi arazide yıpratırken, bir yandan kuş sitelerine giriyor, mail gruplarında yazılanları okuyordum. Yolda yürürken önüme değil havaya bakıyordum artık. Güvercinleri izliyor, ara sıra onları kovalayan atmacalara denk geldiğimde inanılmaz heyecanlanıyor, etrafıma bakıp diğer insanların da fark etmesini istiyordum. Yaz tatilinde Edirne’de köye gittiğimde her sabah köyde geziniyor ,küçük göletlere gidiyor, yeni türler görüyordum. Hatta gördüklerime ben bile inanamıyor, acaba yanlış mı görüyorum diye tekrar bakıyordum:) Tek çıktığım araziler sonunda, 2. yılın başında artık kuşları tanıyabiliyordum. Olay daha eğlenceli hale gelmişti. Ve tüm hızla gözlemlere devam...   Bir yandan kuşlar tam tıkırında devam ederken, notlarım düşmeye başlamış, derslere olan ilgim de azalmıştı. Yeni gözlemcilerle tanışmak, onlarla heyecanımı paylaşmak, kuş sohbetleri, yeni duyduğum doğal alanlar, beynimde dört dönüyordu. Yeni türler görmek, yeni alanlar tanımak istiyordum. Bölümde de bana eşlik edecek insanlar bulmaya başlamıştım. Benim gördüklerimi, herkes görmeliydi! Kuş seslerini, kuşların renklerini , onların inanılmaz yeteneklerini, herkes bilmeli ve farkına varmalıydı. Önce iki üç kişi, ardından 5, ardından 10 derken 20-25 kişilik gözlemler yapmaya, yeni alanlara gitmeye başladık. . Artık bu gözlemler , kuş görmek yetmemeye başladı. Sulak alanlardaki avcılık, sulama sorunları, ormanlardaki kaçak ağaç kesimleri ve bunlar gibi doğanın üzerindeki insan etkisi düşündürücü ve önemli sorunlardı. Eğer kuşları gözlemliyorsam, onlarla bu kadar şey yaşadıktan sonra:) onların yaşam alanlarını düşünmek, gerekirse insanlara karşı korumalıyım diye düşünüyordum artık.
Ve 2.yılımın sonunda hala bitmek bilmeyen bir heyecanla, aynı duygularla hatta daha bir hevesle devam ediyorum. Aksilikler,anlaşmazlıklar garip insanlar:) ve azımsayamayacağım deneyimler yaşadım.  Karşılaştığım her araştırmacıdan,gözlemciden küçük büyük demeden bir şeyler öğrenmeye çalıştım.  Her şeyin kötüye gittiği zamanda kuşlar bir dönüş kapısı olmuştu benim için hatta yaşamımı -kuşlar öncesi ve sonrası - olarak yazar oldum artık.
Ve son olarak ölümüyle hayatımı değiştiren bir varlık için diyorum ki; Her insan, doğumundan itibaren aklının karanlık odalarında saklı bir anahtarı arar.  Bulduğunda fark etmez belki ama, zaman geçtikçe değişimlerin arasında kaybolur ve kendini bulur…

C.Ö