Her canlı yaşam ile ölüm arasında sınır bir çizgide yaşar.
Bazılarımız yaşamak zor deriz, kimilerimize göre de ölmek zordur. Ama şu zamana
kadar anlayabildiğim bir şey varsa ; yaşam ve ölüm arasındaki sınır çizginin
saniyeler hatta saniseler içinde gerçekleşmesi.
Kayıplarımız elbette bizi üzer. Hatta yıllarca travmalar
yaşarız. Bir daha mutlu olamayacağımızı düşünürüz. O yüzden Can Yücel’in
şiirindeki gibi kaybetme korkusu olmadan, hiçbir zaman ulaşamayacağımız
yıldızlara, gökyüzünün mavisine bağlanmak en güzelidir..
Her zaman, insanların ölmesi öldürülmesi bizi çok etkiler,ciddi bir konudur çünkü.
Katliamlar yaşanırken elimizden bir şeyler gelmese bile kendimizce tepkiler
veririz. İnsan dışındaki diğer
canlıların ölmesi ya da öldürülmesi ise çok az bir azınlığa etik gelmez, yolda ölen
bir kedi için durup ağlayanınız var mıdır mesela ya da yas tutanız, sadece yazık deyip geçeriz. Çoğunluk
umursamaz bile..
Benim hayvan sevgim belki de lise zamanlarımda kendini
göstermişti. Sınıfta öldürülen bir bal arısı için gözlerimden yaşlar geldiğinde
hem sinirimden ağlamış hem de arının yerine kendimi koymuştum. Komik gelebilir gülebilirsiniz,
sadece bir arı işte yanlış yerde gezinip nektar arayan küçük bir arı..
Çok daha kötülerini de yaşadım, şimdi oturup ağlamıyorum ama birkaç hafta hayatımı
sorguladığım zamanlarda keşke gözyaşı döküp aklımdan geçenleri atabilsem diye düşünürüm. İnsanların diğer canlılara doğrudan ya da dolaylı olarak etkilerini
gördükçe, insanlığımdan utandığım keşke insan
olmasaydım dediğim zamanlar oldu. Hala da derim.
Kuşlar ise benim için çok ayrı bir yerde. Onlar uçarken mutlu oluyorum. Beslenme zamanlarını izlerken benim de karnım doyuyor:) Ne yediklerini hayal edip tatlarını beğenmişler midir diye düşünüyorum. Ya da dinlenme zamanlarında neler hissettiklerini merak ediyorum.
Bundan birkaç gün önce yine insanların, insanlığın doğaya
olan etkilerini sorguladığım bir gün yaşadım. 5 saniye sürdü olay ve bir kuş
göçüne ara vermiş, gökyüzünde özgürce dolanırken ani bir şekilde yaşama
gözlerini kapadı.
Kuşu elime aldığımda vücudunun sıcaklığını hala
hissedebiliyordum. Gagasından kan gelmiş ama tüyleri pırıl pırıldı.. Saniyeler
hatta saniseler içinde olmuştu olay, elimden hiçbir şey gelmemiş olmasıyla
birlikte, işe yarayamaz oluşum o an ağırlık gibi çöktü üzerime. İçim burkuldu. Her şeyi sınıflandırmak zorundayız ya kuşları da
değerli ,değersiz, az değerli gibi sınıflara ayırma gereği duymuşuz. Ölen kuş az
bulunan bir tür değildi, belki az görülen bir kuş olsa buna dolaylı yoldan
neden olan insanlar daha çok telaşlanabilirdi. Telaşlanmak diyorum fark ettiyseniz
çünkü doğayı algılayamayan insanların ordaki kuşların uçmaya devam etmesini, canlıların bir arada bulundukları doğal dengeyi, bu dengenin bozulmasını umursadıklarını sanmıyorum. Sadece
kendi işleri görülsün yeterli. Sonuçta
bir can gitmişti. Ve arazide bizim fark edemediğimiz bir sürü can gidiyordu, her gün
her saat her dakika..
Şaitlik ettiğim olay yani kısacası, insan etkisiyle olan canlı
ölümleri az gibi görülebilir.Ama modernleşmek adına çoğu zamanda düz mantıkla, ayrıntıları hesaba katmadan yapılmaya çalışılan işler doğayı düşündüğümüzden, gördüklerimizden çok daha fazla yıpratıyor.
Hızlı trenlerin, enerji santrallerinin,
köprülerin,havaalanlarının kamu yararı adı altında milyonlarca kuşun göç ettiği
rota üzerinde olması ya da betonların dikildiği alanlarda binlerce ağacın kesilmesi
,insan faaliyetinden etkilenen algılayamadığımız yaban hayatı her dakika ölüm
ve yaşam arasındaki bu sınır çizgide gidip geliyor. İnsanoğlu ise lüks
yaşamı, para kazanmayı tüketmeyi gösterişi asıl hedef haline getirmiş, olaylardan bihaber nelere
sebebiyet verdiğinin farkında değil.
C.Ö
Thoreau
Thoreau